31 Mart 2024 Pazar

Kadın Beyni

Beyin hakkında bu kadar kitap okuduktan sonra "Kadın Beyni"ne özel bir kitap okumamak olmazdı. Kitabın yazarı tabii ki nöro-psikiyatr bir kadın. "Erkekler buzullar, hava değişiklikleri ve yeryüzünün ani tektonik hareketlerinden korunan dağlar gibidir, kadınlarsa havanın kendisi gibi - her an değişken ve tahmin edilmesi güç." diyor yazarımız. 

Kadınların amigdaladan gelen öfke baskılarını erkekler gibi hissetmediğini söylüyor ve ekliyor "Erkeklerin beyin devreleri kadınların kelimelerine yetişememenin getirdiği hayal kırıklığı nedeniyle öfke anında fiziksel tepkiye yönelir."

Doğumdan genç kızlığa, annelikten menopoza kadar kadınlığın bütün evrelerini anlattıktan sonra şunu söylüyor: "Kendi vücudunuzu en iyi siz bilirsiniz. Semptomlarınızın size yol göstermesine izin verin."

Ek olarak verdiği kadın beyni ve cinsel eğilimler bölümünde ilginç bir bilgi çarptı gözüme. Araştırmalar, heteroseksüel olmayan kadınların daha çok biseksüel, erkeklerin ise homoseksüel olmaya eğilim gösterdiğini ortaya çıkarmış. 

İlginizi çekerse, kitabın sonunda yaklaşık 80 sayfalık bir kaynakça ve referanslar bölümü yer alıyor.

 

10 Mart 2024 Pazar

Batı Resminde Aşk ve Bazı Küçük Felaketler


Batı Resminde Aşk ve Bazı Küçük Felaketler, Celil Sadık'ın Uygarlığın Ayak İzleri serisinin son kitabı. Bütün kitaplarını bir solukta zevkle okuduktan sonra, bu kitabı da hızla bitirdim. Kitap, adını aldığı iki bölümden oluşuyor: Batı Resminde Aşk ve Bazı Küçük Felaketler. Son bölüm ise Frida Kahlo'ya ayrılmış. 

Kitap, "Sanat tarihinin en meşhur izdivacı" ile açılıyor: Arnolfini'nin Evlenmesi. Şanslıyım ki resmin orjinalini Londra'daki National Gallery'de görmüştüm. Daha önceki yazımda, Jan Van Eyck'in boyalarını nasıl kullandığından ve bu ana kendini nasıl şahit yazdığından bahsetmiştim. Sadık'ın kitabından ise, eserle ilgili fark etmediğim yeni bilgiler edindim; neden erkeğin pencere kenarında, kadının ise odanın ortasında yatağa yakın şekilde yerleştirildiğini, yukarıdan sarkan avizede yanan tek mumun neyi sembolize ettiğini, çiftin önünde neden bir köpeğin durduğunu... Daha önceki yazımda arkadaki ayna detayına dikkat çekmiştim, fakat aynanın etrafındaki küçük madalyonlardan her birinde İsa'nın hayatından sahneler çizildiğini fark etmemiştim. Tespih ve Azize Margaret heykelciği de resimde yer alan diğer dini ögeler. Eğer Londra'ya bir kez daha yolum düşerse, bu eseri yeni edindiğim bilgiler eşliğinde yeniden görmek istiyorum.

Kitapta geçen en bilindik eserlerden biri de Francesco Hayez'in "Öpücük" adlı eseri. Eminim siz de bu eserin replikalarından birini bir yerlerde görmüşsünüzdür. Celil Sadık bu eseri, "batı sanatının en tutkulu sahnelerinden biri" olarak tarifliyor. Eser kendi döneminde de popüler olduğu için, sanatçı, aynı kompozisyonu bir kaç kere tekrarlamış. 1861 versiyonunda ressam kadına bu sefer beyaz bir elbise giydirmiş. 1867 versiyonunda ise, ressam çiftin masumiyetini kadının elbisesi yerine yere beyaz bir örtü çizerek göstermek istemiş. 

Manet'nin Kırda Öğle Yemeği ve Olympia eserlerine bu kitapta da yer verilmiş.


"Öpücük" deyince aklıma hemen bir başka öpücük resmi geliyor elbette, o da Gustav Klimt'inki. Viyana'ya yolum düşerse mutlaka ve mutlaka görmek istediğim bir eser. Belvedere Sarayı'nda sergileniyor. Altından yapılmış gibi duran bu eseri Sadık farklı bir şekilde yorumluyor kitabında ama ben onun yorumuna pek katılmıyorum. Bence kadın öpülmekten zevk alıyor, yüzünde mest olmuş bir hal var. Evet, erkek zorla bir öpücük kondurmaya çalışıyor ama kadın öpülmek istemiyor gibi değil, daha çok naz yapıyor gibi görünüyor. Kadın dizlerinin üstüne çökmüş, bir eli adamın boynunda. Zorla öpülen kadın neden elini adamın boynuna dolasın. Sadık'dan aldığımız sanat tarihi atölyesinde birçok insanın resmin dik açısını yanlış yorumladığından bahsetmişti. Aynı hatayı buzdolabını temizlediğinde bizim bakıcı da yapıyor. Her seferinde magneti düzeltmek zorunda kalıyorum.
Rene Magritte'in Aşıklar adlı eseri "sanat tarihinin en gizemli öpücüğü" olarak tanımlanmış kitapta. "Herkesin onun resimlerine bakıp 'Bunun anlamı ne?' diye sorması, onun ulaşılmak istediği bir hedeftir. 'Gizemin bir anlamı yok, çünkü gizem zaten bir bilinmeyendir, bir hiçtir,' diyen sanatçı, bu eserde bir cevabı değil, soruyu arayıp bulmamızı ister."
Benim kitapta en çok ilgimi çeken eser, öyküsü çok acıklı olduğundan Atala'nın Cenazesi'ydi. Resim konusunu, Fransız yazar Chateaubriand'ın Atala isimli yasak aşkı anlatan öyküsünden almış. Güzeller güzeli Atala ve Chactas birbirlerine ilk görüşte aşık olurlar. Atala, esir düşen Chactas'ı kaçırır. Çiftin yolları münzevi bir hayat yaşayan bir rahiple kesişir. Ama hikaye ne yazık ki mutlu sonla bitmez çünkü Atala bekaret yemini etmiştir ve Chactas ne yaparsa yapsın onu bu yemininden vazgeçiremez. Sonunda yemini ile sevdiği adam arasında kalan genç kız, canına kıymayı tercih eder. Eser, Atala'nın toprağa veriliş anını resmeder. Chactas'ın çaresizce aşık olduğu ölü kadının bacaklarına sarılışı ve yüzündeki ifade, insanın gözlerini yaşartıyor. 
Son resimden kitabın felaketler bölümüne geçiş yaptığımı anlamışsınızdır herhalde diye düşünüyorum. "İnanma istersen yıldızların yandığına..." başlığı ile verilen John Everett Millais'in Ophelia eseri, Shakespeare'in Hamlet oyunundaki Ophelia karakterinden almış ismini. Hamlet'e aşık, genç bir kadın olan Ophelia, Hamlet'in durumuna ve babasının ölümüne çok üzülüp melankolik bir hale bürünür. Genç kız bir gün ırmağa düşer, fakat hayatta kalmak için çırpınmaz, şarkı söylerken ağırlaşan elbisesinin onu suyun altına çekmesi ile boğularak can verir. Ön-Raffaellocu bu eserde, ressam bizi Ophelia'nın son şarkısını söylediği ana götürür.
Geldik Frida bölümüne. Barbara Mujica'nın Frida isimli biyografik romanını okumuştum seneler önce. Kahlo'nun hayat öyküsünden ve kişiliğinden çok etkilenmiştim. 
Sadık'ın kitabında okuyana kadar Frida'nın adının anlamına hiç dikkat etmemiştim. Babası Alman, annesi Meksikalı olan ressamın ismi, Almanca'daki Friede (Barış) kelimesinden geliyormuş. Altı yaşında çocuk felci, on sekiz yaşında çok ciddi bir trafik kazası geçiren ressam, hayatı boyunca hastanelere ve çektiği acılara alışmak zorunda kalmış. "İki kaza geçirdim Diego, tren ve sen, en kötüsü sendin," diyerek, aşk acısının çektiği fiziksel acılar yanında bir hiç olduğunu ifade etmiştir ve cümle şöyle devam eder, "Ama sevgilim, bir daha gelseydim dünyaya, yine seni severdim. Canlı canlı çürüyeceğimi bilerek!" Yandaki resmin adı Diego ve Ben. Celil Sadık Frida'yı, "aşkın, acının ve devrimin kadını" olarak tanımlıyor. Frida'nın zihninde Diego var, çapkın Diego'nun zihnindeyse başka kadınlar. Kahlo'nun boynunda Diego'nun sevdiği uzun siyah saçları, onu boğmak istercesine boynuna dolanmış.
Frida kısmı son bölüm dedim ama kandırdım. Kitabın sonunda 6 farklı resmi anlatan 4 farklı link var. Bu linklere tıkladığınızda karşınızda Celil Sadık'ı bu eserleri anlatırken buluyorsunuz. Bu eserler; Van Gogh'un Flörtleşen Çiftler Bahçesi, Veronese'nin Aziz Katerina'nın Gizemli Evliliği, Galatea'nın Zaferi ve Venüs'ün Doğuşu, Samson ve Delilah (Rubens ve Van Dyck versiyonları). 
Celil Sadık'ın diğer kitaplarını okuyup sevdiyseniz ve buraya kadar anlattıklarım ilginizi çektiyse, bu kitabı da alıp okumanızı tavsiye ederim. İyi okumalar...

 

Sultan Hamid Düşerken

  Nahid Sırrı Örik, Türk edebiyatının çok kıymetli ama pek bilinmeyen yazarlarından. Kıskanmak kitabıyla tanımıştım onu, çok da sevmiştim. ...