Uygarlığın Ayak İzleri: Krallar ve Tanrılar

Celil Sadık'ın okuduğum üçüncü kitabı Krallar ve Tanrılar. İlk bölümde Antik Mısır sanatı anlatılıyor. Kitabın bu bölümünde, Hathor Tapınağı başlığı altında, kadınlarla ilgili çok güzel ve doğru bir paragraf vardı: "Uygarlıklar tarihini incelerken hangi toplumun kültür seviyesini daha gelişkin olduğunu anlamanın basit bir yolu vardır: Kadına verdikleri önemin derecesini tespit etmek. Antik Mısır'da bir tanrıça adına tapınak yapılması, Mısır toplumu için kadının son derece önemli olduğunu anlatan büyük bir nişanedir. Antik Mısır'da kadının toplum içindeki rolü büyük önem arz eden kadınlar hem tapınak hem de devlet içinde en üst konumlara gelebilir kişisel eşyalarını miras bırakabilirdi."

Kitabın ikinci bölümünde ise Antik Yunan sanatı anlatılıyor. Buradaki resimlerden bir kaçına "Batı Resim Sanatında Mitoloji" kitabında da yer vermişti. 

Sadık'ın birden fazla kitabında geçen eserlerden biri de Rubens'in Leda ve Kuğu eseri. Konusunu Antik Yunan mitolojisinden alan bu eserde yine Zeus'un çapkınlıkları anlatılıyor. Zeus, bu sefer bir kral kızı olan Leda'yı kuğu kılığına girerek kandırıyor. Bir Michelangelo hayranı olan Rubens, aslında bu eseri Michelangelo'nun, 1530 tarihli, kaybolan, aynı adlı eserinin kompozisyonunu kopyalayarak yapmıştır. Bu barok eserde Leda'yı henüz uyurken görüyoruz, kuğu şeklindeki Zeus ise genç kadınla rızası olmaksızın ilişkiye giriyormuş gibi görünüyor. Gelelim Michelangelo'nun eserinin neden kaybolduğuna, eser aslında kaybolmamış ama müstehcen bulunduğundan yakılmış. Celil Sadık'ın instagram hesabının bu ve benzeri sanat eserlerini paylaştığı için günümüzde bile sürekli sansüre uğrayıp askıya alındığı düşünülürse, 17. yüzyıl için bu olay çok normal.

Kitabın son ve en kısa bölümü ise Ayasofya'ya ayrılmış. Benim gibi bir sanat tarihi meraklısı iseniz, okumanızı mutlaka tavsiye edeceğim bir kitap. İyi okumalar...