9 Şubat 2019 Cumartesi

Pembe Fili Düşünme

"Pembe fili düşünmemem gerekiyor. Tamam, o zaman kocaman, gri bir balina düşünürüm. Pembe fili düşünme. Balinalardı değil mi su püskürten? O kadar zaman nefeslerini mi tutuyorlar, ne yapıyorlar? Pembe fili düşünme. Geçenlerde aldığım kitabı da düşünebilirim. Pembe fili düşünme. Çok heyecanlıyım başlamak için. Pembe fili düşünme. Pembe fili düşünmemem lazım. Acaba kaç defa düşündüm? Pembe fili düşünme. Böyle de düşünmemem lazım galiba. Pembe fili düşünme. Pembe fili düşünme. Mini mini bir kuş donmuştu, pencereme konmuştu. Pembe fili düşünme. Of kaç dakika oldu acaba? Pembe fili düşünme. Dakika tutmayı unuttum galiba. Pembe fili düşünme. Pembe fili düşünme. Acaba telefonum nerede? Kılıfı da pembe! La la la la. Pembe fili düşünme. Pembe fili düşünme."

Kitapçıda boş boş dolanırken kapağını beğenip bu kitabı elime aldım. Yukarıdaki metni okuduktan sonra kitaba olan ilgim iyice arttı. Sayfaları karıştırmaya başladım ve kitaba göz gezdirdikçe elimden bırakamadım. En sonunda kasaya gidip kitabı aldım ve kitapçının dışındaki banka oturup başından okumaya başladım.

Yukarıdaki metni okuduğunuzda siz de pembe fili düşünmeden duramadınız değil mi? Kitabın yazarı genç bir psikolog. Hatta ilk bakışta benden genç olduğundan acaba bana ne katabilir ki diye düşünmedim değil. Kitap, yazarın yaşadığı panik ataklarla başlıyor. Ben de iki kere benzer bir deneyim yaşadığımdan onunla empati kurdum. Kitap çok sürükleyici başladı, kendi deneyimlerini anlattığı bölümler çok akıcıydı. Bir günde kitabı yarıladım. Fakat nedense devamını o kadar hevesle okuyamadım. Önerilerin olduğu bölümler ilk bölümler kadar çarpıcı değildi.

İşte kitaptan ilgimi çeken bazı bölümler:

'Zihnimiz doğaçlama hareket eden oyuncuları sevmez. Yazdığımız senaryoyu takip eden hikayeye uygun hareket eden oyuncular ister.'

'Depresyon ile çok sık rastlanan bir diğer kaçırma ve kontrol stres stratejisi ise kişinin depresyonun mutsuzluğunun nedenini bulmak için tekrar tekrar aynı şeyleri düşünmesidir. Bu davranışın psikolojideki adı "ruminasyon"dur. Ruminasyon altında yatan, "Eğer nedenini anlayabilirsem, çözebilirim. Çözebilirsem de bu duygulardan, bu düşüncelerden kurtulabilirim." inancıdır. Ruminasyon, dışarıdan masum görülebilen bir stratejidir; bizlere bir çözüm üretme yolunda olduğumuz yanılgısını verir. Fakat ruminasyon ancak ve ancak daha fazla üzüntüye, strese ve acıya sebep olur. Zira bir şey hakkında düşünmek onu bize daha sık hatırlatır.'

Kitabın arkasındaki metinle ilgili kitabın içindeki açıklama aşağıdaki gibi:

'Zihnimiz herhangi bir şey düşünmeme komutu aldığında bir yandan düşünmememiz söylenen şeyin akla gelmesini, konudan alakasız şeyleri düşünerek engellemeye, diğer yandan düşünmememiz gereken şeyi düşünüp düşünmediğimizi kontrol etmeye çalışıyor. Birinci işlem işe yarasa bile, düşünmememiz gereken şeyi düşünüp düşünmediğimizden emin olma süreci olan ikinci işlem, o şeyin gündemimizde kalmasına neden oluyor... Dış dünyadaki kuralı şu şekilde özetleyebiliriz: Bir şey istemiyorsan onu çözmenin bir yolunu bul bulamıyorsan da ondan kurtul. Fakat dışarıdaki hesap içeriye uymaz. İç dünyamızın kuralı farklıdır: Kaçan kovalanır... Zihnimizin bir tarafı sürekli "Olanlara iyi tarafından baktım. Bakayım şimdi acım ne durumda? Geçmiş mi?" diyerek acıyı yoklar. Yoklanan acı yeniden tetiklenir gündemde kalır. Tıpkı pembe fili fili düşünmemek için bir yandan aklımıza başka şeyler getirmeye çalışmamız gibi...

Deneyiminiz size ne söylüyor? Benimki işe yaramadığını, kendimi daha fazla yormamamı söylüyor... Gelin daha fazla yormayalım artık kendimizi. Biraz dinlenelim. Kazanmak için savaşmayı bırakalım. Pes edip kaybetmeye de oynamayalım. Artık savaş alanından çekilelim.'

Bu paragrafı okuyunca siz de benim gibi, "Ee savaşmayacağız, pes de etmeyeceğiz, o zaman ne yapacağız?" diye sormuş olabilirsiniz. Yazarın önerisi "bilinçli farkındalık". Daha anlaşılır haliyle "anı yaşamak". Bunu da 5 duyumuzun yardımıyla yapmak. Zihin geçmiş yada geleceğe gezintiye çıktığında, onu etrafımızdaki nesnelere bakarak, sesleri dinleyerek, dokunarak, hissederek içinde bulunduğumuz ana çekmek.

'Şu anın nasıl olması gerektiği ile meşgul olmak yerine nasıl olduğu ile ilgilenebilirim. Anı olduğu gibi deneyimlerken, daha farklı olması gerektiğine dair düşüncelerimin, tıpkı otobandan geçen arabalar gibi gelip geçmelerine müsaade edebilirim. Onları oldukları gibi kabul edebilirim.'

'Zihin geçmişe ve geleceğe seyahat edebilir bir düşünceden diğerine geçebilir. Bedense şimdiye çakılıdır. Her zaman şimdiki andadır. Beden zihnimize kıyasla daha yavaştır.'

Carl Rogers'ın kitabından verdiği örnek de çok hoşuma gitti: "Ben güneşin batışını izlerken kendi kendime 'Şu sağ köşedeki turunculuğu azaltalım' demiyorum. Gözlerimin önünde serilişini hayranlıkla izlemekle yetiniyorum."

Hayata da böyle bakmak lazım bence. Değiştiremediğimiz şeyleri olduğu gibi kabul etmek lazım. Ama bunu söylemesi kolay yapması zor.

'Bir hedefi erişmek genellikle ancak geçici bir tatmin sağlıyor: Başarılı olan kişi başarısının hemen ardından sudan çıkmış balık gibi kalakalıyor. Çok geçmeden "Ee şimdi ne olacak" diye düşünmeye başlayarak dertleniyor; "Sırada ne var?" girdabına giriyor.'

Işte tam da benim durumum. Sürekli bir tatminsizlik hali. Yazar bu durumda sonuç odaklı değil süreç odaklı yaşamayı öneriyor. Aslında birşeye sahip olmak hiç bir zaman hayalini kurmak kadar güzel olmuyor. Çünkü hayalini kurduğunuz o mükemmel şey gerçekte o kadar mükemmel olmuyor.

Sonuç olarak güzel bir kitap ve tavsiye ederim. Yine de çok büyük beklentilerle okumayın. Sorunu saptamakta çok başarılı fakat çözümün anahtarını kendinizde aramanız gerekiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sultan Hamid Düşerken

  Nahid Sırrı Örik, Türk edebiyatının çok kıymetli ama pek bilinmeyen yazarlarından. Kıskanmak kitabıyla tanımıştım onu, çok da sevmiştim. ...