Semerkant, Amin Maalouf'un en bilinen eseri diyebiliriz. Bu kitabı yıllar önce okumuştum ama yeni çıkan kitabıyla birlikte eskilerini de gözden geçirirken tekrar elime aldım. Tarihle kurgunun iç içe geçtiği bu kitap, birbirinden bağımsız iki farklı zaman dilimini anlatıyor bize. Hikayelerden biri 1072 yılında, Semerkant'ta, Hayyam, Nizamülmülk ve Hasan Sabbah üçlüsü arasında geçiyor. Bu hikâye daha sonra Semerkant'tan Alamut Kalesi'ne uzanıyor. İkincisi ise 1912 yılında, Hayyam'ın rubaiyatının peşindeki bir adamın hikayesi. İnsanı garip hikayeler içinde sürükleyen Maalouf, kitabı küçük bir sürprizle Titanik'te sonlandırıyor. Okurken çok keyif almıştım, henüz okumamış olanlara mutlaka tavsiye ederim.
29 Mayıs 2021 Cumartesi
23 Mayıs 2021 Pazar
Yüzüncü Ad
Yüzüncü Ad, Amin Maalouf'un severek okuduğum kitaplarından biri. Bu aslında 1665 yılında geçen bir yolculuk hikayesi. Kitabın kahramanın, Allah'ın yüzüncü adının açıklandığı bir kitabın peşinde, ilk olarak İstanbul ve İzmir'e, daha sonra Sakız, Cenova ve Amsterdam'a ve son olarak da Londra'ya yaptığı yolculuk anlatılıyor. Yazarın akıcı dili ile hızla akıyor sayfalar, kitabın sonuna ulaşmak için değil de, gerçek hayattaki yolculular gibi yolun kendisinden keyif alınarak okunduğunda daha anlamlı bir tat bırakıyor. Kitabın kahramanı kitabı ararken eski aşkını buluyor ve başka bir maceraya da sürükleniyor. Yolun sonununda ünlü Londra yangına bile tanık oluyor. Peki kitaba ulaşabiliyor mu? Onu okuyup yüzüncü adı öğrenebiliyor mu? Bunlar da kitabı okumak isteyenlerin aklındaki sorular olarak kalsın.
15 Mayıs 2021 Cumartesi
Çivisi Çıkmış Dünya
Amin Maalouf'un alışık olduğumuzun dışında bir kitabı Çivisi Çıkmış Dünya, çünkü bu deneme türünde yazılmış bir kitap. Kitap 2009 yılında basılmış, doğal olarak Arap Baharı gibi daha güncel konular kitabın içinde yer almıyor. Maalouf, Fransa'da yaşayan, Lübnanlı bir göçmen olarak, Arap dünyasına ve o coğrafyanın yakın tarihine odaklanıyor. Nerede yanlış yapıldığını bulmaya çalışıp, neler yapılabileceğini irdeliyor. Yazar, kendi bakış açısını sunuyor, bazı konularda katılıp, bazılarında katılmayabilirsiniz fikirlerine. Kitabı okurken biraz yakın tarih bilgisine de sahip olmanız gerekiyor, aksi halde bazı bölümlerde yazarın neden bahsettiğini anlamayabilirsiniz. Şahsen benim anlamayamadığım bölümler oldu.
10 Mayıs 2021 Pazartesi
Hayvan Çiftliği
Hayvan Çiftliği kitabı, George Orwell'in en çok bilinen ve sevilen kitabı. Bu kitabı aslında 15 sene önce okumuştum. Ama geçen hafta yazdığım 1984 gibi, bu da tekrar tekrar okunabilecek bir kitap. Orwell, yazarın kalem adı, gerçek adı ise: Eric Arthur Blair. Komünizmin bir yergisi olan bu kitabın baş kahramanı ise bir domuz olan Napoleon. Adını geçmişin güçlü bir siyasi karakterinden alan bu domuz aslında Stalin'i simgeliyor.
İnsanların diktatörlüğüne karşı devrim yapıp yaşadıkları çiftliği ele geçiren hayvanlar, zaman içerisinde kendilerini domuzların yönettiği başka bir diktatörlük içinde buluyorlar. Devrimin başında konulan 7 emir bir süre sonra tek bir emre dönüşüyor: "Bütün hayvanlar eşittir ama bazı hayvanlar öbürlerinden daha eşittir."
Belki de bütün suçlu, hepimizin günlük hayatta yaptığı gibi, yapılan her küçük değişikle ortaya çıkan kötü şartlara uyum sağlayıp dur demeyen çiftlik hayvanları. Örneğin, domuzların kararlarını sorgulamadan aynen uygulayan beygir Boxer, kitabın sonunda at kasabını boyluyor.
Kitaptaki en çok sevdiğim ve en üzüldüğüm karakter Snowball. Tamamen iyi niyetli ve ileri görüşlü olmasına rağmen, doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar misali çiftlikten kovuluyor.
Yergi türündeki bu kitap, kendine yaraşır bir sonla bitiyor, onu da burada yazmayayım artık, kendiniz okuyun.
2 Mayıs 2021 Pazar
Bin Dokuz Yüz Seksen Dört
1984, George Orwell'in Hayvan Çiftliği'nden sonra en çok bilinen romanı. Bu kitabı aslında 12 sene önce okumuştum. Ama tekrar tekrar okunabilecek, her okunduğunda, okunduğu döneme göre yeni anlamlar çıkarılabilecek bir kitap. Teknolojinin de gelişimiyle hepimiz büyük birader bizi izliyor izlenimine kapılıyoruz bazen. Orwell'inki bir distopya olsa da zaman zaman biz de kendimizi bu distopyanın içindeymişiz gibi hissediyoruz. Roman 1948 yılında yayınlamış ve o zaman için gelecek, bizim için geçmiş olan 1984 Londra'sında geçiyor. Zaten adını da bu tarihten alıyor.
Romanın kahramanı, dünyadaki üç totaliter polis devletinden biri olan Okyanusya'da yaşayan Winston, zaman içinde yaşadığı dünyayı sorgulamaya başlıyor ama tabii sorgulamanın her türlü yasak olduğu ve biat edenlerin makbul olduğu bir ortamda kısa zamanda "düşünce polisi"ne yakalanıyor.
Bu totaliter rejimin aslında kapitalizme karşı çıktığı söyleniyor ama her zamanki gibi gelen gideni aratır durumu var. Kitapta çok güzel bir kapitalizm tasrifi var: "Dünyadaki her şey kapitalistlerindi, herkes onların kölesiydi. Bütün topraklar, evler, fabrikalar ve para onlarındı. Eğer birisi onlara baş kaldırırsa, onu tutuklarlar ya da işine el koyarak açlıktan ölmeye terk ederlerdi." Çok tanıdık geldi değil mi?
Özgürlüğü de şu şekilde tanımlamış: "Özgürlük iki kere ikinin dört ettiğini söyleyebilmektir."
Aslında bu kitapla ilgili söylenebilecek çok şey var ama ben kısa kesiyorum. Sonuç olarak, hâlâ okumadıysanız mutlaka okunması gereken bir başucu kitabı.
Beşpeşe
5 yazar peşpeşe bir roman yazarsa nasıl olur? Cevabını merak ediyorsanız Beşpeşe'yi okuyabilirsiniz. Ama bence güzel olmamış, zaten 20...
-
'Jane Austen, kırk iki yıllık gözden uzak ve sade yaşantısına karşın, yazdıklarıyla ingiliz edebiyat tarihinin bir kült romancısı olma...
-
Celil Sadık'ın Uygarlığın Ayak İzleri serisinin ilk kitabı olan Rönesans'tan Barok Dönem'e Sanat Dehaları kitabını okuduktan son...
-
Celil Sadık'ın son kitabı, Batı Resim Sanatında Korku, Şeytanlar ve Cadılar. Diğer kitaplarını çok severek okuyup bir solukta bitirdiğim...