28 Ekim 2022 Cuma

'Miş Gibi' Yetişkinler, Yetişkin Çocuklar

 

Bu kitabı, geri bildirim eğitimi için gelen psikolog önermişti. Eğitimi çok beğendiğim için önerdiği bütün kitapları da okuma listeme ekledim. Kitabı alıp okumaya başladığımda aslında yıllar önce okuduğumu ve yazarın kitabın ismini değiştirdiğini fark ettim. Yine yıllar önce, okuduğum İyi Düşün Doğru Karar Ver kitabının devamı niteliğinde bir kitap. Karakterlerden biri yazarın gençliğini temsil ederken, diğeri tahminimce kitabı yazarkenki yaşını temsil ediyor. Yazar, gençlik haline nedense oğlunun adını vermiş. 

Eski bir kitap olduğu için biraz modası geçmiş bulduğumu ifade etmeliyim. Kitapta eleştirilen ve düzeltilmesi beklenen yaşayış tarzları modern toplum içinde biraz eskide kaldı. Belki de insanlar böyle şeylere artık daha çok dikkat ediyorlar.

Malum günümüzde feminizm çok moda. Bazen abartsalar da bazı durumlarda haklı olduklarını düşünüyorum. Örneğin kitabın içinde verilen örnekler bile çok demode. Erkeğin daha fazla cinsel istek sahibi olduğunu varsayarak örnek verilmiş, ne yani tersi olamaz mı? 

Bir de ana olayın çok kolay bir şekilde bir anda çözülmesi mantıklı gelmedi. Bir insan hatasını anlasa da kendini o kadar kolay değiştiremez. Hepimiz kişisel gelişim ve çocuk gelişim kitapları okuyoruz ama o kitaplarda yazanları uygulamanın zor olduğunu biliyoruz. Aynı nasıl diyet yapılacağını bilmemiz ama yaparken zorlanmamız gibi. 


Doğan Cüceloğlu ve kişisel gelişim kitapları seviyorsanız okuyabilirsiniz ama zamanınızı boşa harcamak istemezseniz okuyabileceğiniz daha güncel ve genç yazarların kitaplarını tercih edebilirsiniz. 

16 Ekim 2022 Pazar

Moll Flanders

 

Daniel Defoe'yu hepimiz Robinson Crusoe'nun yaratıcısı olarak tanıyoruz ama bu kitabı okuduktan sonra onun yarattığı tek etkileyici karakterin o olmadığını fark ettim. Kitapta hayat hikayesi anlatılan ve kitaba ismini veren Moll Flanders de olduça etkileyici bir karakter. 17.yüzyıl Ingiltere'sinin erkek egemen dünyasında yaşayan karakter, bizim yaşadığımız yüzyılda yaşasaydı hayatı bambaşka olurdu diye düşünmeden edemiyor insan. Kitabın arkasında kahramanın on iki yıl fahişelik yaptığı yazıyor. Türk filmlerinin de etkisiyle bu kadın ne zaman kötü yola düşecek diye beklerken, kitabı okuduktan sonra arka yazıyı yazan kişinin olayı tamamen yanlış değerlendirdiğini fark ettim. Bence bu kadın zeki bir şekilde erkeklerin zayıflıklarından faydalanmış ve hiç bir zaman kendi isteği dışında bir ilişki yaşamamış. Fahişelik ise asla yapmamış. Sadece, evlendiği erkeklerin kendisinden önce ölme ve dolandırıcı çıkması gibi talihsizlikler gelmiş başına. Kitapla ilgili bana saçma gelen tek şey kadının çocuklarına karşı bu kadar kayıtsız olması. Belki de kitabın geçtiği, korunma yöntemlerinin olmadığı, insanların bir sürü dolusu çocuğunun olduğu ve çocukların değersiz olduğu döneme göre değerlendirmek lazım bu durumu.

Kitabın önsözünde yazarın söylediği çok hoşuma giden bir cümleyi paylaşmak istiyorum: "kimse kendi yaşam öyküsünü sonuna kadar kaleme alamaz, meğer ki öldükten sonra yazabilsin!"

Yazar, Moll Flanders'ın azından bekar kadınlara güzel bir tavsiye veriyor: "Kötü kocaya düşen kadın mutlaka çok erken evlenmiştir. İyi koca bulan kadınsa asla çok geç evlenmiş sayılmaz." Özetle, evde kalacağım korkusuyla önünüze çıkan ilk adaya atlamayın, sağa sola bakın diyor :)

Sonuç olarak, okumanızı önereceğim bir kitap...

9 Ekim 2022 Pazar

Beni Ödülle Cezalandırma

Kitabın "Çocuk eğitimi anlayışını değiştiren kitap" gibi büyük bir iddiası var. Kitabı okuduktan sonra şöyle düşündüm: 'Bundan sonra çocuğu olmayan bir yazarın çocuk gelişimi ile ilgili kitabını almayacağım.' Çocuğu olanlar ne demek istediğimi anlamıştır. Kitaplarda herşey çok kolaymış gibi anlatılıyor ama gel gör ki gerçekte hiçbirşey kitaplarda anlatıldığı gibi değil.  Anlatılan şeyleri uygulamaya geçmek çok zor. Kitaptan anladığım kadarıyla, Dr. Özgür Bolat bu konuda 'bakamayacağın çocuğu doğurmayacaksın' fikrinde. 

Kitabın başlığı kendini anlatıyor zaten. Çocuğa ödül de vermeyeceksin, ceza da. Bu konu üzerine yapılmış bir çok deney ne akademik çalışma anlatılıyor kitapta. 

Hoşuma giden ve katıldığım bir cümle var: "Öğretmenlerin çoğu yaratıcı öğrenci istese de, kendi davranışlarıyla yaratıcılığı öldürüyor. Yaratıcı öğrenciler en favori öğrencileri olmuyor."

Kitapta sadece çocuklar anlatılmıyor aslında. İş yerinde ödül ve cezanın etkileri de incelenmiş. İş yerindeki mutluluğun sırrı 'güven' olarak tanımlanmış (ki şuanda bizim işyerinde ikisi de yok).

İş yerinde ödülün adaletsizlik yarattığına inanıyor yazar ki ona hak verdiğimi söyleyebilirim. Ölçütlerin öznel olduğu şirketlerde ödül sistemi adaletsizlik duygusu yarattığı için motivasyonu ve verimliliği düşürür. 

Sonuç olarak, boş vaktiniz varsa okunabilecek bir kitap. Çocuk için verdiği önerileri uygulamak zor ama belki şirketler için bu öneriler daha uygulanabilir olabilir. 

2 Ekim 2022 Pazar

Terapi Odası Konuları

 

Psikolog Tülay Kök'ün yazdığı kitabın ilk sayfaları beni kendine çekti ama kitabın ortalarından sonra yazarla fikirlerimiz ayrı düştü.  Kitabın ilk bölümü kişisel konulara ayrılmış ve çok mantıklı fikirler var. Örnegin, "Gerçekten Yardıma İhtiyacı Olan Birini Nasıl Dinlemek Gerekir?" bölümünde şöyle diyor: "Unutmamak gerekir; insanlar akıl almak için değil, onay ve destek almak istedikleri için dertlerini anlatırlar."

İkinci bölüm evlilik, aşk ve ilişkilere ayrılmış. Yazar "Aşk" bölümünde çok iyi bir noktaya değinmiş: "İnsanlar bize kendimize davrandığımız kadar iyi davranırlar." Yani siz kendinizi ezdirirseniz, ezen çok olur. "Bizim kendimize veremediğimiz şeyi ilişkimiz bize veremez."

Üçüncü bölüm çocuklar hakında. "Anne Babaların Kendilerine Sormaları Gereken Sorular Nelerdir?" bölümünde çok doğru olduğunu kendi hayatımda da fark ettiğim bir gözlemde bulunmuş: "...pek çok günlük olay karşısında nasıl davranılacağı ile ilgili davranış altyapıları çocuklukta oluşur. Bu süreç tıpkı usta çırak ilişkisinde olduğu gibi bilinçsizdir ve kendiliğinden işler... Sadece üniversite bitirip iyi maaşlı bir iş bulmak yaşamın inceliklerine vakıf olmak için yeterli değildir." Yazar, anne babalara günlük hayat içinde çocuğun sizi gözlemlemesi için fırsatlar yaratmanızı öneriyor. Götürebileceğiniz her yere onu da yanınızda taşıyın diyor.

Son bölüm ise kadın olmaya ayrılmış. "Gerçek Anlamdaki Kadınlık Gücümüzü Nasıl Kaybettik?" bölümünde toplumumuzun kadın olmakla ilgili acı gerçeklerinden birine parmak basmış: "Kadın olmak işine eşinin bıraktığını göğsünü gere gere söyleyebilmek demek. Geceyi onunla geçirdiğin için kimseden utanmamak demek. Kadın olmak adetin geciktiğinde hamile olabileceğini gönül rahatlığıyla düşünebilmek demek." 

Çalışan kadın olmanın zorluğundan bahsediyor, evde bir yardımcı olsa da kadının evin düzenini takip etmesi gerektiğini savunuyor. İlk başta bu fikir bana saçma gelse de bilinçsiz olarak önerdiği herşeyi zaten yaptığımı fark ettim. Örneğin, yemeği yardımcı yapsın ama ne yapacağını siz söyleyin diyor (ben hatta yemek tarifi dahi veriyorum). Çamaşırları o assın ama siz ayırın,  o ütülesin ama siz dolaba kaldırın diye öneriyor. 

Bazı konularda yazarla aynı fikirde değildim ama buraya daha çok hemfikir olduklarımı yazmak istedim. Bu yazı ilginizi çektiyse, bu kitabı okumayı deneyebilirsiniz. İyi okumalar. 

Sultan Hamid Düşerken

  Nahid Sırrı Örik, Türk edebiyatının çok kıymetli ama pek bilinmeyen yazarlarından. Kıskanmak kitabıyla tanımıştım onu, çok da sevmiştim. ...